Hz. Muhammed'in (s.a.v.) vefatından sonra, kendilerine bir halife belirlemeyi zarûrî gören Müslümanlar, vakit geçirmeden Hz. Ebû Bekir'e halife olarak bîat etmişlerdir. Bu itibarla, sahabe devrindeki Müslümanların yükümlülüklerini üstlenen dört büyük halifenin, ortaya koydukları usul ve esaslar hilafet sistemimin temelini teşkil etmektedir. Gerek Müslümanların din ve dünya işlerinin idaresinde yetkili tek makam olması itibariyle gerekse İslâm dünyasının büyük çoğunluğunu teşkil eden Sünnîler ile kayda değer bir topluluk olan Şiiler arasındaki ihtilafın temeli imâmet yani hilafet meselesine dayandığı için tarih boyunca hilafet konusu Müslümanların devamlı gündeminde kalmıştır. Osmanlı’nın yıkılmasından sonra parçalanıp sömürgeleştirilen İslâm dünyasında büyük güçler tarafından kurulan suni iktidarların güç kaybetmesiyle birlikte dünya Müslümanlarında birlik ve beraberlik içinde hareket etme konusunda daha güçlü düşünceler ortaya çıktı. Ayrıca Osmanlı’nın hilafetinden sonra kaybedilen dünya barışının yeniden tesis edilmesi konusunda Osmanlı’nın yönetim tarzı ve bu çerçevede asırlarca dünya Müslümanlarının hürmet duyup sevgi beslediği hilafet kurumunun tarihte gördüğü vazife birçok araştırmacının dikkatini çekmeye başladı. Buna benzer sebeplerden dolayı tekrar gündemi meşgul etmeye başlayan hilafet konusunun, İslam’daki yeri ve önemini akademik esaslar çerçevesinde ortaya koyup, hilafet merkezli oluşun siyasî nizamın esaslarına dikkat çekerek kamuoyunun doğru bir şekilde bilgilendirilmesi için bu eser orta çıktı.